İnsan nedir? Bir beden ve içindeki soyut varlıktan oluşan canlı türü. Bedeni oluşturan parçalar biyolojinin çalışma alanı dahilinde kalsın, biz biraz soyut kısmına odaklanalım.
İnsan nedir? Bir beden ve içindeki soyut varlıktan oluşan canlı türü. Bedeni oluşturan parçalar biyolojinin çalışma alanı dahilinde kalsın, biz biraz soyut kısmına odaklanalım. Bu soyutluğun adını koymak konusunda çekimser kalacağım tartışmaya açık olduğundan fakat bir alt başlığı diyebileceğimiz kişilik/karaktere değinmek istiyorum; detaya inmek gerekirse karakterin en elzem bileşenlerinden “hoşgörü”ye.
Bundan 3-4 ay kadar önce yavaş yavaş ülkeden, dünyadan, sanattan ve bilimden bihaber olan günümüz gençlerinden biri olma yolunda olduğumu fark edince bir şeyleri değiştirmeye karar verdim. Ufak ufak attığım adımlardan biri de interneti bilgi alma amacına uygun olarak kullanmaya başlamaktı. Zaten biz küçükken ödevler için saatlerce ansiklopedi karıştıran nesil değil miydik yahu? İnternet gibi bir nimetin amacını nasıl gösterişe ve yer bildirmeye dönüştürdük, aklım almıyor. Her neyse, bir de Twitter hesabı açayım da haber sitelerini tek elden takip edeyim dedim. Bu pek de iyi bir karar değilmiş, hatta hiç iyi değilmiş. Dünyaya dair az biraz umudum vardı, o da gitti. Hayır, dünyada olanlardan, yaşananlardan bahsetmiyorum; bunlardan haberdardım zaten. Beni üzen; dünyayı bu hale getiren insanların aslında birkaç dünya lideri değil de bütün İNSANLIK olduğunu fark etmem oldu. Rastgele bir haber sitesinden alelade bir haber açın ve yorumlar kısmındaki korkunç gerçekle yüzleşin. Bu saldırganlık neden? Bu kabalık neden? Bu saygısızlık neden? Hoşgörüyü nerede bıraktı da bu hallere düştü insanoğlu?
Mesela, bir olay düşünelim; hatta siyasi bir olay düşünelim ki gerçekliğini daha iyi görebileceğimiz bir şey olsun. Bu olayda tahmin ettiğimiz üzere birden fazla taraf var ve her bir tarafı temsil eden gazeteler var. (Tarafsız gazete olmamasına şaşırdık mı? Hayır, tabii ki.) Bütün haberlere, hepsine gelen yorumlara tek tek bakıyoruz. Hepsinde ortak ve kaçınılmaz olan durum, bir kaos ortamı; küfürler yağdıranlar, birbirini damgalamaya çalışanlar (Genelde vatan sevgisi baz alınarak hainlik temalı damgalar kullanılıyor.), haberi okumadan, içerik açmadan saldırı için tetikte bekleyenler vs. Kısacası, yakışıksız durumlar bütünü.
Neden?
Farklılıklara karşı bu tahammülsüzlüğün sebebi nedir?
Kabullenmemiz gereken bir durum var: Hepimiz aynı olamayız. Esasında bu çok da güzel bir şey. Farklılıklar olmasa dünya fazlasıyla sıkıcı bir yer olurdu. Ama hayatta her şeyden olduğu gibi bundan da keyif almayı bilmemiz lazım, neden tahammülsüzlük yoluna gidip hem kendimizi hem de başkalarını yoruyoruz? Bu sözlü saldırganlığı yaparken aslında üzerine tartıştığımız savaşlara destek vermiş olmuyor muyuz? Bakın bütün terör örgütlerine, hepsinin çıkış noktası farklılığına, varlığına tahammül edilemeyen başka insanlar. Biz böyle birbirimize nefret büyütünce ne farkımız kalıyor savaş destekçilerinden? Sadece haberler de değil, sosyal medyada fotoğraflara, videolara yapılan incitici, saygısız yorumların haddi hesabı yok.
Sorun eleştirmek değil. Eleştiri, hele ki yapıcı eleştiri oldukça güzel etkilere sahiptir. Tartışmak da aynı şekilde; insanların birbirine bir şeyler katmasını esas alan faydalı bir iletişim şeklidir. Tek sorun, bunun saygısızca ve hoşgörüsüzce yapılması. Bu dünyada hep birlikte huzur içinde yaşamak istiyorsak hoşgörü bizim için zorunlu bir ihtiyaçtır arkadaşlar. Bir başkasına zarar vermedikçe insan farklı düşüncelere, farklı bir hayata, farklı isteklere sahip olabilir. George Orwell’in 1984’ünü hatırlayın; “düşün-suçu” denilen bir suç vardı. Var olan çoğunluktan farklı düşünmek bile (dile getirmek değil, sadece düşünmek) suçtu. Öyle mi olalım istersiniz? Olmayalım, lütfen olmayalım. Ne biz kalıcıyız bu hayatta, ne savunduklarımız, ne savaşlar ne de gündemdeki olaylar. Hepsi unutulur; siz kırdığınız kalplerin, yediğiniz hakların vicdan azabıyla kıvranırsınız. Sadece biraz hoşgörü ve herkes için güzel bir dünya…
39.870530
32.729918